İnsanı dünya üzerindeki diğer canlılardan ayıran yegâne şey hiç şüphesiz ki düşünme yetisidir. Bizlere sunulan bu hediye, yaşamlarımızı daha anlamlı ve kabul edilebilir hale getirmenin tek yolu. Dünyada, özellikle endüstri devrimi ve yaşanan büyük dünya savaşları sonrasında insanın soyut olana yönelik arayışı git gide derinleşti. Artık gözle göremediğimiz halde yaşamımıza böylesine güçlü şekilde müdahale eden “düşünce” bir bilim haline geldi ve doğu öğretilerinin önceden beri farkında olduğu “mana” batı içinde popülerleşti. Düşüncenin tarihinde kısa bir yolculuk yapmak, yukarıda bahsedilen çıkarımlara getirecektir bizi nihayetinde.  

Eleştirel Düşünce

Düşüncenin bir üst boyutu olan “eleştirel düşünce” ise, aynı düşünme işlemi gibi soyut ve manevi temellere dayanan fakat yalnız bir tarafın değil, karşı tarafın da zihnini çözümlemeyi amaçlayan bir yaklaşımdır. Şöyle ki, bir konuya ya da maddeye objektif yaklaşarak ona dair edindiğimiz tüm olumlu – olumsuz duyguları görmezden gelmek ve birkaç mantıksal adımı işe koşarak sonuç yaratmak anlamına gelmektedir. Peki, bu bize ne kazandıracaktır? Her şeyden önce eleştirel düşünce, bir konu ya da maddeyi yermek değil bilakis geliştirmek ve anlamlandırmak maksadıyla işe koşulur. Yani “eleştiri” kavramını olumlu yönleri ile ele alarak düşünmek gibi yaratıcı bir eylemle birleştirir. Bu yaklaşım, gelişim için birden çok zihni kullanmanın en kolay yollarından biridir. Gayesi üretim olan tüm toplum ve bireyler, kendilerini geliştirmek için başka birinden akıl almak, onunla ortak akıl oluşturarak iyiye gitmek maksadı ile bu yönteme sıkça başvururlar. 

Eleştirel Düşünce

Türkiye’de Eleştirel Düşünce

Ülkemizde ise önyargı, toplumun başat huylarından birisi halini aldığı için bir kavramın kelime yapısına dahi olumsuz bakmamıza ve baştan reddetmemize neden olmaktadır. Üstte bahsettiğimiz üzere eleştirel düşünce beraberinde birçok faydayı sağlayan bir kavramdır. Buna rağmen içinde “eleştiri” kelimesini barındırdığı için bu kavram, toplumumuz tarafından olumsuz olarak etiketlenmiş ve bunu yapmaya meyleden kişilerin “burnu havada”, “çokbilmiş” kimseler yakıştırmaları yapılmıştır.  

Bu önyargının temel nedeni, bireylerin “düşünme” işini dahi yeterince kavrayamamış olmalarına dayanıyor olabilir. Bu alanda yapılacak sosyolojik araştırmalar konu hakkında daha kesin sonuçlar verebilir fakat bizler, kendi çevremiz başta olmak üzere gözlemlediğimiz insan gruplarından elde ettiğimiz iç görülere göre şunu açıkça söyleyebiliriz ki, bir şeyi yalnızca “yapmış olmak” maksadı ile yapan kişilerin genelini oluşturduğu bu toplum, eleştiri ve eleştirel düşünce gibi özünde yapıcılık içeren kavramları kati şekilde reddederler. Bunun birçok nedeni olabilir. Yetersiz özgüven, kırılgan ego, alışmışlık vesaire.  

Bu nedenlerin ürettiği sonuç ise, canım ülkemizin “Eleştirel düşünce” gibi yarım asırdan beri giderek popülerleşen bir “gelişme” adımını, bile isteye reddetmesidir.  

Umuyoruz ki bu önyargı azalarak biter ve bizler de düşünme sanatını ve “eleştirel düşünce” kavramını tüm verimi ile hayatlarımıza dahil edebiliriz. 

Köy Enstitüleri Neyi Yanlış Yaptı? adlı yazımız da ilgini çekebilir.

Eğitim sistemi neden değişmeli? adlı canlı ve online söyleşimize katılarak konu hakkındaki fikirlerini tartışabilirsin.