Dadaizmin Çıkışı

Modernizm, 19. yy başlarında akademik eğitimin öğretilerine ve doğrularına karşı çıkmak isteyen kimi sanatçılar çerçevesinde şekillenmiştir. Bu asi tavrı benimsedikten sonra kendini sanat çevresine kabul ettirmeyi başaran kimi sanatçılar, sanat alanında önemli devrimlere imza atmışlardır. Modernizmin, “sanatta tek bir doğru yoktur” düşüncesini ilke edinen sanatçılar, perspektif, oran-orantı, hacim, gerçeklik, kompozisyon düzeni vb. birçok doğruya meydan okumuşlardır. Zaman içerisinde, sanatı bozguna uğratmaya alışan sanatçılar bütün sınırları zorlayarak artık sanatın bizzat kendisine meydan okumaya ve onu yok etmeye çalışmışlardır. Postmodern döneme gelindiğinde ise bilinen sanat düşüncesi gerçekten de yok olmuştur.  

Dadaizm Nedir?

Sanatı yok etmeye ilk cesaret eden sanat topluluğu ise Dadaizm olarak da bilinen Dada hareketidir. Birinci Dünya Savaşı sırasında 1961 yılında İsviçre’nin Zürih kentinde Hugo Ball isimli bir şair ve düşünür “Cabaret Voltaire” adında bir gece kulübü açmıştır. Bu gece kulübüne o dönemin sanatçıları ve kuramcıları gitmekteydi. Böylelikle Cabaret Voltaire, zaman içerisinde farklı disiplinlerin bir arada sergilendiği bir faaliyet alanı haline gelerek Dadaizmin başlangıcı olmuştur.

Dada bir özgürlük alanıdır. Protest ruha sahip, her şeye karşı çıkan bir isyankâr topluluğudur. Sanatçıları; savaşa, burjuvaziye, insanlara, topluma ve hatta sanatın kendisine bile karşı çıkmışlardır. Tabii bütün bu isyanlarını yine sanat aracılığıyla dile getirmişlerdir. Sanatı hiçbir sınır tanımadan, estetik kaygı veya kabiliyet amacı gütmeden, rastlantısallığa ve absürtlüğe önem vererek kullanmışlardır. Hatta Dada kelimesinin bile rastgele seçilmiş, anlamı olmayan bir isim olduğu bilinmektedir.

Dada sanatçıları kısaca, kurulu düzeni yıkmak ve sorgulamaksızın kabul gören değerleri eleştirmek için sanatı kullanmış ve bunu yaparken rastlantısallığa ve doğaçlamaya oldukça önem vermişlerdir. Dünyayı savaşa sürükleyen aklın aslında ne kadar akılsız olduğunu vurgulamak adına denetimsiz bir akıl dışını ön plana çıkarmışlardır. Aynı zamanda sanat ve hayat arasındaki sınırları eritmeye çalışarak sanatı kalıplaşmış fikirlerin dışına taşırmışlardır. Dadaistler, bu amaçlarını gerçekleştirirken diğer bütün sanat hareketlerinde olduğu gibi ortak bir üslup değil, ortak bir tavır sergilemişlerdir.  

Hans Arp, “Rastlantısallık Yasalarına Göre Düzenlenmiş Dikdörtgenler” isimli çalışmasında, dikdörtgenleri rastgele kâğıt yüzeyine atarak kompoze etmiştir. 

Dadaizm
“Rastlantısallık Yasalarına Göre Düzenlenmiş Dikdörtgenler”, H. Arp, 1916, New York 

Marcel Duchamp ise bütün kalıplaşmış sanat malzemelerine karşı çıkarak sıradan bir nesneyi sanat eseri konumuna getirmiştir. “R. Mutt” takma ismiyle imzaladığı bir pisuarı ters çevirerek sergi salonunda sergilemiş ve sanat tarihinde önemli bir dönüm noktası geçekleştirmiştir. Duchamp, sanatı estetik bir haz nesnesi olmaktan, sanatçının el becerisine gereksinim duymaktan öteye taşıyarak, sanatın kavramsal tarafını ön plana çıkarmıştır.  

Dadaizm
“Çeşme”, M. Duchamp, 1917, Roma 

Duchamp’ın “hazır nesne” dediği bu nesnelerin, sanatçının müdahale etmesine bile gereksinim duymadan sanat eseri mertebesine gelmesi, sanatın estetik ve biçimsel bir öge olmasından çok, düşüncesinin ve felsefesinin ön plana çıkmasına sebep olmuştur. Başka bir deyişle Duchamp, “Kavramsal Sanat” düşüncesinin doğmasına yol açmıştır. Günümüzde ise sanat eserleri, sanatçı tarafından yapılmak, el becerisini kanıtlamak, estetik ve biricik olmak zorunda kalmadığı gibi; çoğaltılabilen, tüketilebilen, gelip geçici olan ve hatta izleyicinin kafasını karıştırarak tiksinti duygusu uyandırabilen üretimlere dönüşmüşlerdir. 

Bu yazımızı beğendiyseniz Popüler Kültür hakkındaki yazımızı da beğenebilirsiniz.

Sanat ile ilgili online eğitim, danışmanlık ve atölyelere katılmak için Bi’akıl App’i kullanabilirsin.